29 Mart 2016 Salı

Althusser'in Tipolojisinde İdeoloji Kavramı

Louis Althusser

Althusser'in ideoloji kavramından söz edebilmek için, onun köklerini alman ideolojisinden alıp türettiği, maddeci alman ontolojisine kısaca değinmek gerekiyor. Alman ontolojisinde ideoloji; gerçekte var olan ilişkilerin, bu ilişkiler içinde var olan yapısal ve işleyişsel bilginin bir şekilde alınıp şekillendirilmiş veya keyfi bir yorum ile gerçekliği ters yüz edilmiş, gerçek dışı, yaşamın düzenliliğinin hayali bir rüya formudur. Bunun içindir ki, ideolojinin tarihte değişik formlarda var olması veya kendisinin yapısal bir dönüşüm sürecine katılması düşünülemez. Bunun sonucu olarak keskin bir şekilde ifade edilebilinir ki, ideolojinin tarihte bir karşılığı yoktur veya bilinen şekliyle ifade edilirse, ideolojinin tarihi yoktur. Ancak, ideolojinin tarihi bir analizinin  değeri yoksa, onun ezeli bir kavram olduğu, bunun için kendisi dışında tarihsel dönüşümlere aracılık etmediği anlamı çıkmaz. Yani ideolojinin bir tarihi yoktur ama kendisi içerisinde bir tarih var olabilir. Temellerini Feuerbach dan alan bu felsefi görüş Marx ile beraber edindiği dönüşüm, İdeolojinin tarihinin aslında bir sınıf mücadelesinin tarihi olduğudur.
                 
Althusser'in ideoloji kavramının örüntüsü burada belirmeye başlar. Althusser; sınıf mücadelesinin, toplumsal formasyon içerisinde her zaman var olduğu ve bütün tarihi kapladığını belirtmekle beraber, sınıf mücadelesinin sadece toplumsal ekonomik dönüşümlerde değil, aynı zamanda ideoloji içerisinde de var olduğunu belirtir. İlk kez Gramschi'nin fark ettiği Alman İdeolojisinde yapılan bu rüya tipleştirmesinin, aslında öznede maddi sonuçlarını doğurduğu, bu nedenle bir hiçlik olarak değerlendirilmesinin bir eksiklik olarak görülmesi gerektiğini ifade eden bu yeni marksist model, Althusser'in elinde ilk kez detaylı bir şekilde kuramsallaştırılmıştır.

Ludwig Andreas Feuerbach
     
Althusser'in ideolojiyle ilgili ilk önermesi; ideolojinin, toplum içerisinde gerçekten var olan koşulların hayali bir yansıması olduğudur. Buradan, bireylerin gerçekte var olan koşulları hayali bir biçimde tasarladıkları ortaya çıkar. O zaman buradaki sorun şudur, bireyler neden gerçekte var olan ilişkileri hayali bir şekilde tasarlıyor. Marx' ın burada kullandığı argüman böylece önem kazanır. Aslında bireyler gerçekte var olan ilişkileri hayali bir biçimde tasarlamazlar, bu hayali ilişkinin tasarımı zaten insanın varoluş koşullarında iş başındadır. Bu etken Marksist deyimle yabancılaşmadır. Bu yabancılaşma etkisi insanın kendisinden değil varoluş koşullarıyla olan ilişkisinden ileri gelir. Yani kısaca ifade edilirse ideoloji, gerçek varoluş koşullarının bir temsili değil, bu koşulların kendisiyle ilişkide olan bireylerin hayali tasarımının temsilidir.

O zaman Althusser'in tipolojisinde ideolojinin birey ile ilişkisine daha detaylı değinmek gerekecektir. Toplumsal olarak belirlenmiş koşullarda dahi, bunların başlıcaları dini, ahlaki koşullardır, birey bu tasarım içerisindeki varoluş koşullarında kendisini birey olarak belirler ve bu tasarımlar içerisinde kurduğu hayali ilişki son radde de üretim ve sınıf ilişkilerine dayanır. Ancak onun bir gerçek formuna değil, bir şekilde çarpıtılmış formuna. Bununla birlikte bireyin kurduğu hayali ilişki onun bilincinde maddi karşılığını bulur. Bu tanım, ideolojinin belirlenmiş aygıtlarının (okul, basın-medya, sinema, dini kurumlar, hapishaneler vb.) belirlenmiş pratiklerinde (gösteri törenleri, cenaze merasimleri, dini ritüeller, spor müsabakaları) ve bu pratiklerde belirlenen kurallar çerçevesinde kurduğu maddi ilişkidir. Bu ilişkiler çerçevesinde bireyin tavırları ortaya çıkar, yani ideoloji maddi sonucunu doğurur. Bu maddi sonuç fiziksel anlamda maddeye dayanan bir sonuçtur. Ancak onun tam bir karşılığı değil onun çarpıtılmış veya belirlenmiş bir sonucudur 

Karl Marx


Artık bundan sonra ideolojinin bireyle olan mekanizmasının bilgisine ulaşmak gerekecektir. Ama bilgisine ulaşmadan önce ideolojinin bilinci belirlenmelidir. Althusser bunun için iki söylem belirlemiştir. Birincisi özne; ideolojinin taşıyıcısıdır, ikincisi onun hedef birimidir. Özne bu türden belirlemeye kendi bilincinden ulaşır ve gördüğü veya sandığı apaçıklık (aslında hiçte öyle görünmeden) ideoloji tarafından zorla ona kabul ettirilen apaçıklıktır. Öznenin sahip olduğu tek özgürlük, ideoloji tarafından gösterilen apaçıklığa uyma özgürlüğüdür. Althusser'de  ideolojilerin ortak (bütün özellikleri zaten ortaktır) ve en önemli özelliği, belirlenmiş öznenin ürettiği maddi düşenselliğin, sanki bireyin özgür olarak yaptığı formasyonel tasarımı olarak göstermesidir. Sonuçta artık en son noktaya ulaşılacaktır: İdeoloji bireyleri özne olarak adlandırır.
        
Tüm bunlardan sonra, ideolojinin etki mekanizmaları belirlenmelidir. Bunun için özne - birey ayrımının niteliği açıklanmalıdır. Bireyin, toplum içerisinde özne olarak belirlendiğinden bahsedilmişti. Bu belirlenme, toplum içerisinde kendiliğinden ideoloji tarafından yürütülen bireyin bile göremediği türden bir belirlenmedir. Althusser bunun somut örneklerini toplumun haberleşme formasyonlarından verir. İdeolojik bir birimin (polisin) 'hey oradaki' şeklinde söylemi hemen hemen istisnasız olarak çağrılan bireye yönelir. Bu söylem birey üzerinde karşılığını bulur. Bireyin verdiği tepki artık onu bir özne haline getirir. Ancak burada zamansal bir ayrım vardır, oysa ki ilk temel önermede ideolojinin bir tarihinin olmadığı belirtilmişti. Aslında gerçekte bu çağrılma ilişkisinde dahi bir zamansallık yoktur. Çünkü birey zaten her zaman ideoloji tarafından özne olarak belirlenmişti. Bunun en tipik örneği aile ideolojisi içinde yerini bulur. Öznenin konumu bireyin varlığının belirlendiği andan itibaren aile ideolojisinde belirir. Babanın soy adını taşıyacağı, kendisine ait bir kimliği olacağı, kız erkek çocukların aile içerisindeki konumu, hiyerarşisi ve belirlenmiş görevsel sorumlulukları aile ideolojisinde belirlenmiştir. Bu belirlenmişlik bireyin özne olarak belirlenmişliğidir. Artık öznenin en temel özgürlüğü boyun eğme özgürlüğüdür. Bunun dışındaki her türlü özgürlükten yoksun bırakılmıştır. 

İşte bireyin gerçek varoluş koşullarıyla kurduğu hayali ilişki son radde de tek bir neden için belirir, bir hayali tasarımda özne - özne arasındaki birbirini tanıma ve herşeyin çok iyi olduğu ve buna uyulunca yine herşeyin çok iyi gideceği çarpıtması, toplumsal teknik iş bölümü, sömürü, baskının garanti altına alınması, buna güven duygusu ve son ve tek gerçeğin ; üretim ilişkileri ve onun devamı için koşulsuz sürdürülen üretimin yeniden üretimidir.

               REFERANS
      
Althusser, Louis, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, Çev. Yusuf ALP ve Mahmut Özışık, İstanbul, İletişim Yayınları, 1978