21 Aralık 2018 Cuma

Johannes Kepler'in Sonsuzluğu Reddedişi

Johannes Kepler
Aristoteles evreni canlı bir organizma olarak görmüştü. Onun evreninde doğa, devinim ilkesini kendi özünde taşımaktaydı. Galileo'nun daha sonra ortaya atacağı, devinimdeki değişmenin kuvvet değişimleriyle açıklanması gerektiği ilkesine karşıt olarak o; cismin serbest bırakıldığında nihai ereğine devineceğini ve durağan kalacağını varsayıyordu. Bu değişim, sadece bir değişim değil; belirli bir çaba, bir erek ve bir anlam dünyası olarak da tanımlanmıştı. Aristoteles evreni; oluş ve bozuluşun hüküm sürdüğü ve yerkürenin içinde bulunduğu ayaltı alem ile ezeli ve ebedi varlıklardan oluşup dairesel olarak devinen ve ayın üstünde olan gezegenler ve çakılı yıldızların bulunduğu ayüstü alem olarak tasarlar. Evrenin merkezinin yerküre olduğu, sonlu bir evren anlayışı ortaya koyar. Sonsuzluk Aristoteles'e göre, sadece potansiyel olarak varolabilir. Tözsel olarak bir varoluşu olmayan sonsuzluk; parçanın sonsuza kadar bölünebilme olanağı gibi, sadece bir imkan anlamında veya düşüncenin bir fonksiyonu olarak vardır. Bunu takip eden Aristoteles, mekanın büyüklüğünün sonsuz olamayacağını, ancak mekanın bölünebilirlik anlamında sonsuz olduğunu ileri sürer. Hiçbir uzam sonsuz parçalarına potansiyel olarak bölünebilse de, zamanın herhangi bir anında fiili olarak bölünemez. Buradan hareketle Aristoteles, evrenin mekan ve maddesinin sınırsız büyüklük olarak sonsuzluğunun varoluşunu yadsır. Aynı şekilde, evren üzerinde maddeden ayrı bir boşluğun varoluşunu da.

Yerkürenin evrenin merkezi olduğu görüşü karşısında, Copernicus tarafından salt matematiksel hesaplarla oluşturulan güneş merkezli evren teorisi ortaya atıldı. Copernicus sisteminde Güneş, evrenin tam merkezinde bulunur ve gezegenler onun çevresinde devinirler. Ancak yine de, evren Copernicus'da sonsuz değildir ve çakılı yıldız dizgeleriyle sınırlandırılmıştır. İtalyan gökbilimci Giordano Bruno tarihte önemli bir adım atarak, Copernicus'un güneş merkezli evren teorisini daha da ileriye götürdü. Bruno, yerel ve göksel tözler arasındaki nitelik farkını yadsıdı. Bu, geleneksel Aristotelesçi kozmolojiden kesin bir kopuşu temsil ediyordu. Çünkü; evrenin her noktası Bruno'ya göre, eşbiçimli olarak tasarlanmaktaydı artık. Bu, evrenin bir merkezi olduğu görüşünün reddedilmesiydi. Bruno'ya göre evren; esnek maddeyle dolu olan sonsuz bir uzaydır. Ona göre herşey, kendi içinden gelen dairesel devinimle aynı yasaya göre devinir. Yine bu, maddi Dünya'nın dışında bir ilk devindirici yani Tanrı anlayışının reddedilmesidir. Devinim, cismin özünden gelen yasalarla gerçekleşmektedir. Bruno'ya göre, herşeyi kuşatan töz; hem değişmenin devindiricisi olan değişmeyen madde, hem de onun kaynağı olan biçim, ruh ya da Tanrı'dır. Ancak bu Tanrı anlayışı; Aristoteles'in aşkın Tanrısı gibi değil, hem ilke hem doğaya içkin ve hem de tek parçayı aşan olarak nedendir. Bruno'ya göre, evren sonsuzdur ve her yerinde aynı yasalar hakimdir. Örneğin; galaksiler, yıldızlar, güneş sistemi gibi yapılar sonsuz sayıda ve sonsuza doğru uzanmıştır. - Bruno'nun evren anlayışı yine de organik olarak tasarlanmıştı, ancak bu çelişki evreni mekanik olarak tasarlayan Spinoza tarafından aşılmaya çalışıldı -. Bu yeni kozmoloji geleneksel değerlerin ve anlam dünyasının tamamen yıkılması anlamına geliyordu ve bu cesur gökbilimcinin de beklendiği gibi hayatı, kendisinin çokça etkilediği Spinoza gibi dramatik bir şekilde sonlanmış.

Johannes Kepler, Bruno'nun temel varsayımlarının ve özellikle evrenin sozsuzluğu görüşünün metafiziksel bir varsayım olduğunu gördü ve sonsuzluğu mantıksal bir çelişki barındırdığı gerekçesiyle reddetti. Çünkü Kepler'e göre de sonsuzluk, mantıksal olarak kavranılamaz ve hiçbir şekilde deneyimlenip gözlemlenemez. Kepler modern fiziğe ilk adımı atan bilimcidir. Çünkü Kepler, Aristotelesçi canlı, organik, niteliksel enerji anlayışı yerine; mekanik, niceliksel enerji anlayışını getirdi. Kepler; geleneksel yunan düşüncesindeki doğal hareket anlayışı yerine, her cismin doğası gereği durağan kalmaya eğilimli olduğunu söyleyerek, eylemsizlik yasasına giden yolda ilk adımı attı. Ayrıca Kepler, birinci yasasında yerkürenin Güneş çevresinde dairesel değil eliptik bir yörünge izlediğini ortaya attı. Bu, geleneksel devinim anlayışından da kopuşu temsil ediyordu. Çünkü, geleneksel kabulde dairesel devinim; tanrısal devinim ve sonsuzluğu imlediği için en yetkin hareket olarak kabul ediliyordu.

Kepler'e göre; Bruno'nun sonsuzluğu en uç noktalara götürdüğü gökbilimi ve eşbiçimli evren tasarımı mantıksal imkansızlık taşımaktaydı. Eğer Bruno'nun evren anlayışı kabul edilecek olursa, evrenin herhangi bir noktasındaki bir gözlemcinin evren üzerindeki görülerinin de eşbiçimli olması gerekmektedir. Buna göre örneğin; Sirius (köpek yıldızı) üzerindeki bir gözlemci Dünya'yı, tıpkı durağan yıldızların bize göründüğü şekliyle görmesi gerekir. Çünkü evren eş-biçimdeş ve sonsuz ise, durağan yıldızların dağılımı da eş-biçimdeş olması gerekir. Kepler'in çıkarımlarının en temel noktası; gökbiliminin görünenler üzerine konuşması ve optik yasaların dışına çıkmaması gerektiğidir. Kepler bu teorilerini geliştirdiği sıralarda henüz teleskop bulunmadığı için; yıldızların görülür yarıçaplarının, gerçek yarıçaplarına düştüğünü kabul etmekteydi. Ancak; yıldızlar çıplak gözle bakıldığında bir optik yanılsama içerir çünkü, çevresindeki ışık saçımları onların görülür yarıçaplarının olduğundan daha büyük görülmesine neden olur. Örneğin, teleskopla yıldız ve gezegenler 20 kat büyütüldüğünde; gezegenler 20 kat büyürken, yıldızlar ancak 2-3 kat büyümekteydi. Çünkü; çevrelerindeki ışık saçımları teleskopla engellenebilmiş, yıldızlar gerçek yarıçaplarına indirgenebilmişti. Ancak bu optik yanılsamadan Kepler'in henüz haberi olmadığı için, burada bir takım hatalı çıkarımlar yaparak; durağan yıldızları bizden eşit uzaklıkta kabul eder ve onların eş biçimliliğini yadsır. Eğer eş biçimli olsa ve görülen yarı çapları gerçek yarı çaplarına düştüğü kabul edilirse, aynı uzaklıktaki iki yıldız için; birbirlerinin yerkürelerinin içinden bakan gözlemciler için, bu yıldızların yerküreleri birbirlerine devasa büyüklükte görülmeleri gerektiğini ve bunun sonsuz yıldız dizgesi içinde düşünüldüğünde imkansız olduğunu ortaya atar. Daha sonra gelen yakın dönemdeki bazı fizikçiler, evrenin her yönden eşbiçimli olduğunu, bunun için; başka özdeklerden bakıldığında da aynı eşbiçimliliğinin korunması gerektiğini ortaya atmıştır. İşte bu tutum Kepler için tamamen keyfi ve bilimsel olmayan bir tutumdur. Burada belirtilmesi gereken şey, Kepler'in sonsuzluğu reddedişindeki bu hataya neden olan ama elinde olmayan gözlemsel yanılsamanın dışında; onun mantıksal kanıtlarıdır.

Kepler'e göre; sonsuzlukta alınan her noktanın sonsuz olarak ayrılması gerekir. Görülür bir yıldız sonsuz uzaklıkta olamaz; ne de görülmez bir yıldız sonsuz uzaklıkta olabilir. Çünkü bu, sonsuz büyüklükte bir cismin varlığını gerektirir ve böyle bir cisim de bulunamaz. Buradan Kepler'in sonsuzluğu reddedişindeki birinci mantıksal neden ortaya çıkar. Eğer evren sonsuz ise, Dünya ile herhangi bir yıldız arasındaki uzaklığın da sonsuz olması gerekir. Çünkü, sonsuzun tüm bölünen parçaları da sonsuzdur.

İkinci olarak Kepler; sonsuz içerisinde alınan bir cismin çapının da sonsuz olması gerektiğini ileri sürer. Örneğin; dört dakikalık bir açı altında görülen bir yıldız imlersek, böyle bir cismin genişliği, geometrik kurallar gereğince her zaman uzaklığın binde biri olur. Buna göre; eğer uzaklık sonsuz ise, yıldızın çapı sonsuzun binde biri olacaktır. Sonsuzun bütün bölünen parçaları da sonsuz olacağından, yıldızın biçimsiz olması gerekecektir. Bu durum, yıldız ister görülsün ister gözlenemesin geçerli olacaktır. Çünkü, çeperin tam bölünen parçaları kaplaması zorunludur. Ama çapı sonsuz olan bir çeperin kendisi de sonsuz olacaktır.

Üçüncü olarak Kepler'e göre; yıldızlar olmaksızın da sonsuz bir evren tasarlanamaz. Çünkü nereye bir yıldız koyarsanız koyun, yeryüzünden sonsuz bir uzaklıkta olursunuz. Yani, eğer yıldızları sonsuz bir uzaklıkta yaymaya kalksam bile, sonsuz bir evrende ardı ardına sonsuza kadar uzattığım yıldızların, bizimle aramızdaki mesafesinin hiçbir ayırt edici özelliğini bulamazsınız. Bu durumda, yıldızları sonsuza kadar uzatmamın uzam olarak hiçbir anlamı olmayacaktır. Yani; bir yıldızın başka bir yıldızdan, Dünya açısından daha uzakta olduğunu hiçbir şekilde öne süremeyeceğim. Çünkü, her yıldızla aramdaki uzaklık yine sonsuz olacaktır. Kepler'e göre mantıksal olarak, iki cisim arasında sonsuz bir uzaklık düşünülemezdir.

Yorumcular tarafından; sonsuzluğun mantıksal olarak reddedilişindeki Kepler'in çıkarımları doğru olarak kabul edilse de, onun sonsuzluk ile ilgili anlayışında bir takım eksiklikler ifade edilir. Kepler, Aristotelesçi bilgi felsefesini benimsemiştir. Ancak modern fizikçilerin yaptığı gibi; Aristotelesçi bilgi kuramı yerine, Platoncu bilgi teorisi geçirildiğinde sorun daha farklı görülür. Sonsuz Kepler'in de kabul ettiği gibi, sayının ve tüm ölçünün ötesi anlamında değil midir? Nasıl ki, en büyük sayıyı düşünemesem de, sayıları sonsuza kadar saymayı düşünemez miyim? Aynı şekilde; yıldızları sonsuz bir şekilde edimsel olarak yayamasam da, onları bir sona ulaşmaksızın koymayı zihnimde düşünemez miyim? Hatta ileriye giderek varlığın sonsuzluğunu değil de, ama yokluğun sonsuzluğunu tasarlayabileceğimi kabul edemez miyim?

Kepler bu çıkarımlarını, henüz teleskobun bulunmadığı bir dönemde yapmıştı. Galileo teleskop ile yaptığı gözlemlerde; daha önce hiç görülmemiş yıldızları, Jupiter'in uydularını keşfetti. Ancak bu olgu dahi, Kepler'in çıkarımlarını değiştirmesine neden olmadı. Kepler, gözle görülmeyen yıldızların teleskopla görülebilmesinin nedenini, onların görülenlerden daha küçük olmasına bağladı. Bu bir hatalı çıkarımdı, çünkü; yıldızlar diğerlerinden daha uzak olduğu için görünmemekteydiler. Ancak o dönemde; yıldızların görülememesinin nedeninin, görülenlerden küçük mü yoksa uzak mı olduğu seçeneklerinden birinin diğerine tercih edilmesinin hiçbir gerekçesi yoktu. İkisi de, o dönemdeki teknolojiyle aynı oranda geçerliydi. Ancak, Kepler'in mantıksal çıkarımları çok güçlü savlara dayanıyordu. Bunun için; Galileo'nun teleskobu ile görülebilenden daha ötesini görmesi Kepler için hiçbir anlam ifade etmiyordu. Çünkü; en gelişmiş teleskop dahi görme yapısının olgusal sınırlarını aşma olanağı verir, ancak onun özsel yapısını değiştirmez. Teleskop ile görünenden daha ötesi gözlemlenmiştir. Ama ötesinin ötesi değil, sonsuzluk ise hiç değil. Çünkü sonsuzluk Kepler'e göre, hiçbir şekilde gözlemlenemez ve mantıksal olarak dağrulanamazdı.


REFERANS

Ahmet Cevizci, İlkçağ Felsefesi, Ankara, Say Yayınları, 2016

Alexandre Koyre, Kapalı Dünyadan Sonsuz Evrene, (çev) Aziz Yardımlı, İstanbul, İdea Yayınları, 2014

Robin George Collingwood, Doğa Tasarımı, (çev) Kurtuluş Dinçer, Ankara, İmge Kitabevi, 1999