20 Mayıs 2017 Cumartesi

Doğa Yasalarına Giriş ve Toplumsal Alanın Reddi Üzerine V


Önümde yanıtlanması gereken bir çok soru var. Daha önce söylediğim gibi, kuramsal teorim dengesiz bir şekilde ilerlese de yöntemsiz bir şekilde ilerlemediğini belirtebilirim. Kuramın ana argümanlarına direk girmem, uzun uzadıya başlangıç için yöntemsel kuralları yazmamam ve dağınık işleyiş benim yöntemimin bir parçası. Çünkü, dil ile ifade edilen her eylem türü insan aklının saf alanına yönelik direk işlem yapamaz. Bunun için, dağınık gitmek zorundadır. Yani yöntemsiz gibi gözüken bu dağınık işleyiş aslında benim düşünce yapımın içinde olan  tutarlılığın bir parçasıdır. Bu ise tek tek paragraflardan çıkarılacak bir şey olmayıp, benim bütünlüğüm içerisinden çıkarsanır. Yani benim yöntem mekanizmam zaten kendi yazımın içerisinde içerilir. Örneğin; bir olguyu açıklamak için hiçbir zaman tek tek tikel durumlardan hareket etmem. Tümele asla tikellerle ulaşmaya kalkmam. Özel durumların benim için hiçbir önemi yoktur. Ama bunu tutup da bunun kurallarını bir yazı içerisinde anlatma ihtiyacı hissetmem.

Bunu anlatmamın sebebi bunun saf - pratik akıl arasındaki ilişkiye dayanması. Daha önce belirttiğim gibi, pratik akıl düzensiz ve çarpık bir ilerleyişle seyreder. Ve yazı eylemi pratik akla dayanır. Nasıl ekonomik gelişim verdiğim örnekte ona dayanıyorsa sadece bilimsel ve felsefeye dayalı bir yazı olması şartıyla dil de ona dayanır. Yani duygulara dayanan veya sanatla ilgili bir yazı olmamak şartıyla. Bunu daha sonra belirteceğim, örneğin evrenselleşmiş bir dile dayanan bir yazı saf akla daha çok yaklaşabilen bir yazıdır. Örneğin, ingilizce yazılmış bir bilimsel yazı, kültürel özelliklerden daha çok arınabildiği, yani toplum mefhumundan daha çok sıyrılabildiği için daha çok saf akla yönelen bir yazıdır. Veya sadece matematiksel bir dille yazılmış bir yazı tamamen saf akılı içerir. Çünkü, o doğa yasalarını saf olarak içerir.

         Doğa Yasaları

İnsanların saf aklın gelişimi sırasında tarih boyunca gösterdiği en büyük hastalık, hatta diğerlerinin ondan türediği yegane hastalık, doğada gördüklerinden daha fazlasını arama, olan gerçekliğinin dışına çıkıp, kendilerine duygusal dünyalar yaratıp kendi duygusal istençleri doğrultusunda gerçeğe gerçek dışı anlamlar ve inançlar yüklemektir. Bu hastalığın kaynağı duygusal dünyadan başka bir şey değildir. Bu hastalığın en büyük semptomu da toplumdur. Eğer metafiziksel bir alana yolculuk yapılacaksa bunun tek sebebi bu dünyanın varlığı ve etkileri olacaktır. Ancak, bu şimdilik bir varsayımdır. Henüz böyle bir dünyanın gösterdiği etkiler ortada olsa da onun nihai gerçekliğini kanıtlamış veya çürütmüş bir durumda değilim ve şu anda olabilecek bir seviyede de değilim. Şu an benim için fiziğin dışına çıkıp metafiziksel bir alana gitmek bir hastalıktan başka bir şey değildir. Filozofların büyük çoğunluğu bu hastalığın pençesine düşmüş ve daha önce de söylediğim gibi bu düşüşün sebebi de yine kendi duygusal dünyaları yani yaşadığı toplumsal etkilenimler olmuştur. Gerçekten bunun en güzel örneği doğa yasaları üzerinde çalışan Thomas Hobbes idi.

Thomas Hobbes
Hobbes, insanın doğası gereği bencil olduğunu ve insanın nihai amacının istek ve arzulara ulaşmak olduğunu ileri sürer. Ona göre insan aklı değer yaratacak bir olgu olmak yerine, kendi isteklerine ulaşmak için hesap yapma gücü olarak sadece birer araç olduğunu ileri sürer. Yani doğa yasalarını toplumsal yapı ve onun belirlenimlerine indirger. Bu o kadar kusurlu bir davranıştır ki, insan aklını duygusal dünyaya yani onun en büyük baskı unsuruna mahkum etmekten başka hiçbir şey değildir. Birincisi, böyle bir çıkarım toplumsal hayattaki yozlaşmış insan davranışlarına bakılıp yapılamaz. İkincisi, doğa yasaları tek tek insan davranışlarına indirgenemez. İnsan davranışlarıyla ise hiç açıklanamaz. Bu yanılgının en temel sebebi Hobbes' un bir saf - pratik akıl ayrımı yapmamasıdır. Doğa yasaları pratik akıl ile açıklanamaz yani insanların kendi isteklerine ulaşmak için hesap yapması, bunun için aklını ortaya koymasının saf akıl ile hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü saf akıl duyusal bir eylemle ilişki halinde bulunmaz. Saf akıl tamamen nötrdür. Buradaki mücadele pratik aklın duygusal alan ile mücadelesidir. Aslında zaten duygusal alan saf akılı baskılayamaz etkileri pratik akıl için geçerlidir. Durum böyle olunca bir doğa yasası olan saf aklın insanın pratik eylemleriyle üstelik, toplum içerisindeki davranışlarıyla açıklanması mümkün değildir. Saf bir şekilde ele alınırsa zaten insanın doğası, doğa yasası olan saf aklının hizmeti altındadır.

Hobbes'un kusurlu sonuçlarının ikinci nedeni de onun doğa yasasını insan merkezli bir anlayışla açıklama çabasına girmesidir. Oysa, insan doğa yasasını değil doğa yasası insanı açıklayabilir. Yani insanı saf akıl açıklayabilir. Pratik alanda doğa yasaları ile ilgili hiçbir açıklama yapılamaz. Yani pratik akıl ile ilgili olan etik bir yaklaşımla doğa yasası açıklanamaz. Oysa Hobbes, doğa yasalarına akıl ile ulaşılabilineceğini söylemektedir. Ama bunu söyleyip ona ulaşmadan üstelik onunla ilgili etik alanda çıkarımlar yapmaktadır. Ayırca, direk ona ulaşma çabasına girmeden önce hemen direk insana yönelmektedir. Zaten o doğa yasasından sadece pratik alanı algılayarak başta yanlış bir yöntem ortaya koymuştur. Doğa yasaları fizik ve etiği bütün olarak kavrar. Doğa yasalarına ulaşmak için sadece tek bir imkan vardır. O da saf akıldır.

İnsanın doğası saf aklının doğasıdır. Saf aklının doğası ise doğa yasalarının bir parçasıdır. Doğa yasalarına da  iyi veya kötü bir özellik yüklenemez. Bu tür bir özellik duygusal alana aittir. Sonuç olarak insan doğasına yönelik iyi veya kötü denemez. ''İnsan doğası bencildir'' derken aslında bencillik kavramına da iyi veya kötü bir özellik yüklenemez. Buradaki durum benim açımdan ilginçtir. Buradaki bencillik kavramı duygusal bir belirlenim içine girerse, iyi ve kötü mefhumları belirir. Ancak, buradaki iyilik ve kötülüğün gerçekliği duygusal belirlenimin gerçekliği kadardır. Yani belirsizdir. Aklın alanından çıkmaya başlar. Bencillik kavramı pratik aklın belirlenimi altına girerse, iyilik ve kötülük ortadan kalkıp; doğru ve yanlış devreye girer. Buradaki doğruluk ve iyilik aynı şey değildir. Burada benim için ilginç olan, etik alanının dışında ayrı bir, duygusal alana ait yeni bir alanın belirmesidir. Pratik alandaki doğruluğun, saf akla ulaştıracak pratik akla uygun olanı isteme olacağını söyleyebilirim. Ben yine diğer alandan kaçmaya çalışıp onunla ilgili açıklama yapmayacağım. Ama sonuç olarak saf akıl hiçbir belirlenim altında olmayacaktır. Bunun için, ''insan doğası gereği bencildir'' önermesi başlı başına geçersiz bir önermedir.

Saf akıl bir doğa yasasıdır ama özel bir doğa yasasıdır. Bu yüzden onun temizlenmesi, hastalıklarından arındırılması gerekir. Bu amaç için bir sonraki yazımda kaldığım yerden devam etmeyi umuyorum.