9 Temmuz 2020 Perşembe

Neo-Emperyalizmin Türkiye Boyutu: Siyasal İslam İdeolojisi

Şimdi burada, 21. yüzyıldaki kapitalist ekonomik sistemin yayılım ve sömürü süreci olarak neo-emperyalizmin; Türkiye üzerindeki ideolojik, ekonomik ve psikolojik boyutlarını açıklayacağım. Emperyalizm insanlık tarihi kadar eski olsa da; biz burada onu, anlam olarak gerçek niteliğine kavuştuğu kapitalist ekonomik ve kültürel süreçlerin tekelci uygulanma yöntemi olarak değerlendireceğiz. Bunun için kapitalizm veya sosyalizm; tıpkı tarihte görülmüş diğer toplumsal sistemler gibi, insanlık tarihinin gelişiminde birer aşamalardır ve neo-emperyalizm de, işte bu kapitalist aşamanın son yıllardaki sonucudur.*

Bu anlamda emperyalizmi tarihsel olarak üç aşamaya ayırabilirim:

Birinci aşama yani erken emperyalizm; Batı Avrupa Ülkeleri'nin 18. yüzyılda başlattığı kolonyalist hareketlerle ilgilidir. Bu aşamada kapitalist ekonomik dönüşümün desteklenmesi için askeri güç ve toprak işgalleri gerekmiştir. Ancak zamanla kapitalizmin başlattığı kitlesel üretimin, bir kitlesel tüketimi de gerektirmesi ve küreselleşme üzerine; orduların, hükümetlerin yerini büyük şirketler almış ve böylece sömürünün yönü kültürel bir düzeye yükselmiştir. Böylece ikinci aşamayla birlikte bir toplum; siyasal değil kültürel bir işgalle daha ucuz ve teknik bir şekilde ekonomik yönden sömürü altında kalabilmektedir. Ayrıca bu aşamayla birlikte geri kalmış sömürge ülkelere; liberal bir toplumsal, ekonomik düzen dayatılmış ve bu ülkelerde, ABD ve Batı Avrupa Ülkelerine bağımlı paravan ve satılmış bir burjuva sınıfı oluşturulmuştur.

İçinde bulunduğumuz emperyalizmin üçüncü aşaması yani neo-emperyalizm; o kadar teknik bir hal almıştır ki, artık sömürüyü yürüten ülkeler bunu doğrudan gerçekleştirmezler bile. Emperyalist sömürüyü, sömürge ülkeler üzerinde kurduğu taşeron şirketler ve artık gerçek anlamını yitirmiş, teknik olarak çökmüş ama hala geleneksel bir karşılığı bulunan ideolojiler vasıtasıyla; kültürel ve psikolojik yönden devam ettirir. İşte Türkiye üzerinden bakılacak olursa, Batı emperyalizminin Türkiye'de kurduğu bu taşeron şirketler; özellikle 1980'li yıllardan sonra oluşumu hız kazanmış, Batı ve onun kuklası Arap sermayesine dayalı satılmış Türkiye burjuvazisi ve onun faaliyetleridir. Neo-Emperyal sömürünün Türkiye'de kültürel ve psikolojik boyutunu da; bu burjuvazinin propagandalarıyla desteklenen, siyasal islam ideolojisi oluşturmaktadır.

Türkiye'de yeni oluşturulan işte bu satılık ve yapay burjuva sınıfı ile Avrupa'nın sanayi devrimine öncülük etmiş burjuva sınıfı kesinlikle karıştırılmamalıdır. Avrupa burjuva sınıfı teknokratlardan oluşmaktaydı. Yani Avrupa burjuva sınıfı; bilim ve felsefi yönden ileride ve bu gelişime de hep destek vermiş elit karakterdeydi. Bu sınıf, sanayi devriminden itibaren yönetimde hep birincil olarak söz sahibidir ve bu gün dahi durum böyledir. Bu sınıfı oluşturanlar; mühendisler, yazılımcılar, programcılar, bilim adamları ve bilime önem veren iş adamlarıdır. Bu nedenle Batı ve ABD, aslında demokrasiyle değil; aristokrasinin modern biçimi olan teknokrasiyle yönetilmektedir. Ancak Batı ve ABD tarafından satın alınarak oluşturulmuş siyasal islamın bu yapay burjuvazisinin teknokrat bir yönü olmadığı gibi; bu sınıf, bunu sağlayacak ahlaki bir gelişimden de yoksundur. Temel amaçları; kendi haz ve kişisel menfaatlerini korumaktır. Türkiye teknokrasisi ise, siyasal islam dönüşümüyle pasifize edilmiştir. Bu; hem eğitim alanında, hem de sosyal hayatta gerçekleşmiştir.

Efendilerinin sözünden çıkmaları kendilerinin de sonu olacağından bu taşeron burjuvazinin temel hedefi, Türkiye'yi daha çok Batı kapitalizmine bağımlı hale getirmektir.** Bu nedenle işte bu yeni Türkiye burjuvazisinin güç kazanmasıyla beraber; Türkiye'nin kamu kaynakları peş peşe yabancı sermayeye ve bu taşeron burjuvaziye satılmıştır. Bu sömürünün siyasal boyutunu da Türkiye'de, AKP yönetimi üstlenmiştir. Buradaki besleyici mekanizma karşılıklıdır. Siyasal yönetim bu taşeron sınıfı güçlendirmiş ve bu sınıf da karşılığını medya, reklam ve propaganda desteğiyle vermiştir.

Bu desteğin en önemli örneklerini biz, son yıllarda Türkiye'de bu taşeron burjuvaziyle yapılan; hasta, araç vb. garantisiyle gerçekleştirilen yap-işlet-devret modellerinde görüyoruz. Örneğin; sadece Osmangazi Köprüsü için kamunun bir yıllık ödediği tutar 1 milyar 425 milyon TL olarak belirtilmiştir. Sanıyor musunuz ki bu hesaplanmamış veya beklenmeyen bir sonuçtur? Bu modeller; Türk halkının emeğinin veya kaynaklarının, taşeron burjuva ve siyasal islam ideolojisi yoluyla, Batı ve ABD burjuvazisine aktarılmasının bir yöntemidir. Bu yöntemler aslında; neo-emperyalizmin kurduğu yeni kültürel vergilerdir. Buradaki sistem ise tamamen bilinçli olarak işlemektedir. Peki burada, Türkiye açısından siyasal islam; neo-emperyalizm için neden muhteşem bir ideoloji olmaktadır. Bunun burada kültürel ve psikolojik iki nedeninden söz edebilirim.

Kültürel nedeni; Arap kültürünün ve geleneksel yapısının Türkiye'de derinleşmesini sağlamaktır. 18. yüzyıldan itibaren özellikle Mısır, Cezayir, Tunus, Suriye vb. Arap ülkeleri; başta İngiltere ve Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerinin sömürüsü altında kalmış ve Arap medeniyeti ile kültürü, bu sömürüye karşı hiçbir tepki geliştirememiştir. Zamanla emperyalizmin taşıyıcısı ve hatta savunucusu haline bile gelmişlerdir. Bu gün dahi Arap medeniyeti, neo-emperyalizmin tam ve yarı sömürüsü altındadır. Arap kültürü ve medeniyeti; tarihsel devinimde belirleyen olmayı değil, belirlenen olmayı seçmiştir. Ayrıca Türkiye'nin de bu kültürle tarihsel olarak bir bağı ve yakınlığı vardır. Bu nedenle, Türkiye'de bu türden bir duygusal yakınlık yani; dinsel ve mitsel bir açık vardır. İşte bu açıktan yararlanılarak, ümmetçi tabanlı siyasal islam ideolojisi ile Arap kültürü ve dini motifleri yaygınlaştırılarak, Türkiye'nin araplaştırılması sağlanabilinir. Böylece kapitalizm için sorunsuz bir pazar daha yaratılmış olunur. Böylelikle Türk sermayesinin ve halkının gelişmesini sağlayabilecek; kamu iktisadi teşebbüsleri, sanayi kuruluşları, bağımsız üniversiteler, köy enstitüleri gibi kurumların kurulması içsel bir yolla engellenmiş olunur.

Diğer bir nedeni de psikolojiktir. İnsanlar ancak; kendilerine benzeyen, kendileri gibi düşünen, kendileri gibi inanan, kendileri gibi sevinen, kendileri gibi üzülen, yani kendilerinden olanlar tarafından sömürüldüklerinde buna tahammül edebilirler. Sanıyor musunuz ki dini ve topluma hitap eden geleneksel yapıyı kullanmayan bir iktidar, bu sömürüyü gerçekleştirip Türkiye'yi yönetebilir. Veya emperyalistler bunu doğrudan gerçekleştirebilir. Böyle bir durum bir çok isyan ve karşı çıkışla sonuçlanacaktır. Bu ise sistemde bir arıza demektir. İşte sistem, siyasal islam ideolojisi yoluyla bu arızayı kendiliğinden önlemiş oluyor. İnsanlar sömürünün kendileri gibi olanlardan geldiğini düşünerek, hissederek veya hissetmek isteyerek buna katlanabiliyorlar. Böylece siyasal islam ideolojisi, neo-emperyalist bu sömürüde bir maske görevi görüyor. İşte bu nedenle Türkiye'de yaşayan bir çok insan; sömürülerek yaşamanın verdiği ağırlıktan, vicdani rahatsızlıktan kurtulabilmek için AKP'ye muhtaçtır.

Peki bu bataklıktan nasıl çıkılabilinir? Bunun için Türkiye'nin önünde iki yol vardır. Ya çok geç kalmış kendi içsel devrimini, radikal reformlarını yapıp tarihteki rolünü kazanacaktır. Ya da, neo-emperyalizm karşısında sürünerek yaşamaya devam edecektir. Küresel kapitalizmin her zaman zayıf pazarlara ihtiyacı olacağından; onlar, Türkiye gibi ülkeleri hiçbir zaman yok etmek istemez; ancak güçlenmesini de hiçbir zaman istemeyecektir. Yani Türkiye'nin kapitalist bir ekonomik ve toplumsal bir örgütlenme ile Arap medeniyetinin gelmiş olduğu bu günkü durum gibi sürünerek yaşamaktan kurtulma yolu yoktur. O halde ne yapılabilinir?

Kapitalist ekonomik sistem Batı Avrupa Ülkeleri için muhteşem bir sistemdir. Ancak; Türkiye gibi teknokratik bir burjuva sınıfının oluşamadığı gelişmekte olan ülkeler için ise berbat bir sistemdir. Şu unutulmamalıdır. Hiçbir şey mutlak olarak iyi veya kötü değildir. Bir şey; iyilik veya kötülük niteliğini, bulunduğu duruma veya koşula göre almaktadır. Bu nedenle iyi veya kötünün, doğru veya yanlışın kendisinde bir gerçeklik yoktur. Sosyalist ekonomik ve toplumsal sistem Batı Avrupa Ülkeleri için berbat bir sistemdir. Ancak Türkiye gibi paravan olarak kurulmuş taşeron burjuvazi sınıfını tasviye etmesi gereken ülkeler için, tek çıkış yolu olarak gözükmektedir. Bunu, Rusya ve Çin sosyalist bir ekonomik dönüşümle bir nebze olsun başarmıştır.*** Türkiye ise; Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda gerçekleştirmesi gereken bu uygulamada, oldukça geç kalmıştır.

Bu gün, Batı veya sonradan kurulmuş Rusya ve Çin gibi ülke kaynaklı emperyalist modellerle Türkiye'nin hiçbir yere gelemeyeceğini daha net görüyoruz. Türkiye için tek çıkış yolu, sosyalist bir ekonomik ve toplumsal devrimdir. Peki bu süreç sonunda ne yapılmalıdır?

Bu dönüşümle beraber satılmış taşeron burjuvazi derhal tasviye edilmeli ve kaynakları kamulaştırılmalıdır. İnsanlar; duygusal çıkmazlarından, açıklarından arındırılmalı ve siyasal islamın etkileri azaltılıp toplum sekülerleştirilmelidir. Halk, Arap kültürünün etkisinden arındırılmalıdır. Tüm toplumsal, geleneksel yapılar gevşetilmeli ve insanlar bireyselleştirilmelidir. Duygulanımlara bağlı dinsel bir ahlak yerine; akla bağımlı rasyonal bir ahlak anlayışı getirilmeli, bu doğrultuda her türlü tarikat ve benzeri oluşumlar ortadan kaldırılmalıdır. Şu unutulmamalıdır. Toplumsal duygulanımlar her zaman bireysel duygulanımlardan daha tehlikeli ve zararlıdır. Bireysel duygulanımlar, insan aklını toplumsal olanlara kıyasla daha az baskılar. Yani bireysel duygulanımların akla yönelimi daha kolaydır. Bu nedenle, insanlar bireysel olarak özgürleştirilmelidir. Hiçkimse ahlaksız olmadan, ahlaklı olamaz. Kimse doğuştan iyi olamaz. İyi, ahlaklı veya adaletli olabilmek için önce; kötü, ahlaksız ve adaletsiz olmak gerekir. İnsan aklının özgür bir yaşam olmadan gelişemeyeceği unutulmamalıdır.**** Kamulaştırılan kaynaklar ve halkın emeği; sosyalist dönüşümle beraber bilime, felsefeye ve teknolojiye yatırılmalıdır. Ülke kaynakları imamlar, tarikatlar yerine; siyasi bağımsızlık içerisinde kurulan üniversitelere ve bilim-teknoloji kurumlarına aktarılmalıdır.

Böylelikle Türkiye; Rusya ve Çin örneğinde olduğu gibi, bilim ve teknolojiye dayalı teknokrat bir burjuva sınıfı oluşturma şansı yakalayabilir. Burada bunun kapitalist bir ekonomik model ile mümkün olamayacağı belirtilerek; sosyalist bir siyasi, ekonomik ve toplumsal devrimin gerekliliği gösterildi. Böylelikle Türkiye; sürünerek yaşamaktan kurtulup, tarihsel yerini alabilir.


* Doğada hiçbir zaman sonsal bir neden, nihai bir sonuç bulunamaz. Örneğin insan için nihai son, saf akıldır. Ancak doğa için bu nihai bir son değil, başka varlıksal alanlar için bir başlangıçtır. Bununla ilgili daha detaylı bilgi için; 'Doğa Yasalarına Giriş' adlı devam etmekte olan, seri halindeki yazılarıma bakılabilinir.

** Aslında kapitalist sistemdeki bağımlılık ilişkisi karşılıklıdır. Kapitalist sistemin varolabilmesi ancak zayıf pazarların varlığıyla mümkündür. Buradaki durum; güçlülük ve güçsüzlük arasındaki diyalektik ilişkiyle ilgilidir. Güçlü, ancak bir güçsüzün varlığıyla güçlü olabilir. Buradaki diyalektik durumun daha detaylı bir anlatımı için bloğumdaki; 'Dünya'da Neo-Liberalizmin Yükselişi ve Yoksul Halk Kitlelerinin Kurtuluşu Üzerine' ve 'Türkiye'de Muhafazakar Din İdeolojisinin Yükselişi ve Sınıf Mücadelesi Üzerine' adlı yazılarıma bakılabilinir.

*** Türkiye için de tıpkı Rusya ve Çin örneğinde olduğu gibi, sosyalizm nihai bir son olamaz. Sosyalizm de tıpkı kapitalizm gibi bir aşamadır.

**** İyi ve kötü gibi kavramların doğa yasaları içinde anlamı yoktur. Bu kavramlar, doğa yasalarının işleyişindeki çarpıklıklar olan duygulanım alanıyla ilgilidir. Duygulanımlar ise, toplumsal yapı olmadan varolamazlar. İnsan aklının gelişimiyle bireysel bir yön kazanabilirler. Bu nedenle insan aklı; toplumsal ve kültürel yapıları zayıflatırken, bireysel duygulanımları ön plana çıkarır. Daha sonra da, bireysel duygulanımları zayıflatacak ve insanı olması gerektiği gibi makineleştirecektir. Toplumsal bir duygulanım örneği olarak, dini inançlar; bireysel bir duygulanım örneği olarak, aşk verilebilinir. İnsan aklının gelişimi ve bununla ilgili daha detaylı bilgi için; 'Doğa Yasalarına Giriş' adlı yazılarıma bakılabilinir.