15 Ağustos 2019 Perşembe

Doğa Yasalarına Giriş ve Toplumsal Alanın Reddi Üzerine XV


VIII

Tüm varolan değişimler sayıyla ölçülemeyecek olsa da; bir bütün olarak tek bir yöne doğru devinir. Bu, tüm varoluşun asli olan yokluğa doğru sonsuz deviniminden başka bir şey değildir.

Varoluş alanındaki her şey, kendi kendisini açıklama yönünden eksiktir. Hep başka bir şey tarafından açıklanmak zorundadır. Nedeni kendisi tarafından kapsanan bir şey, varolmaya çelişki içerir. Nedeni hep kendisi dışında aranmalıdır. Çünkü; varolmak demek kendi özünü aşan bir yük gerektirir ki bu, değişime karşı bir direnç ile kendisini gösterir. Her şey değişime karşı direnme eğilimindedir ki; varolan bir şey, bunu gerçekleştiremediği için zaten vardır. Ancak, bu direncin bir şey tarafından dengelenmesi zorunludur. Bu ise, o şeyin kendi kendisi tarafından sağlanamayacaktır. Öyle olsaydı bu; sadece o şeyin değil, hiçbir şeyin varolamaması demek olurdu. Aynı zamanda hiçbir şeyin değişmemesi de. Çünkü; varoluş alanındaki her şey, birbirleriyle doğrudan veya dolaylı olarak etkileşim halindedir. Bağımsız bir varlık asla düşünülemez. Varolan herhangi bir şeyin dışında bir varlık alanı da. Bu; farklı ve paralel uzay zaman boyutlarında farklı varlık durumlarının olamayacağı değil, etkileşimsiz varlık alanlarının olamayacağı anlamındadır. Varlıkta etkileşimsiz bir şeyin olması imkansızdır ve bu durumda o, zaten yokluktur. Etkileşim halindeki bir şey ise, mutlak değişim ve bu değişime karşı bir direnç halindedir. Ancak bu direncin karşı etkisi, kendisi tarafından sağlanamayacağı gibi; varolan başka bir şey tarafından da sağlanamaz. Değişime karşı direncin nedeni, her şeyin yokluğa ulaşma eğiliminden gelir. Bu karşı etki, o şeyin kendisi tarafından sağlanamayacaktır. Çünkü; böyle bir gücün varlığı demek yine bir varoluş alanıdır. Bu; varoluş alanında tanımlanamayacak, kendi kendisinin nedeni olan mutlak bir güç gerektirir. Bu yüzden bu etki, başka varolan şeylerle yine etkileşim halinde olmak zorundadır. Aksi durumda kendi kendisinin nedeni olan bir şeyle; kendi kendisini varetme potansiyelinden yoksun olan, ama bu ikisinin arasında hiçbir etkileşim olmayan iki farklı varlık durumu ortaya çıkar. Böyle bir düzen; varolmanın iki çelişik ama gerçekleşmiş durumu olacağından saf akıl tarafından reddedilir. Mutlak bir güç ise, başka bir şeyle etkileşime giremez. Çünkü her etkileşim, bir etkilenim gerektirir. Bu, kendi kendine kaim olan bir şeyin değişmesinden başka bir şey değildir. Oysa böyle bir şey değişim halinde olamaz ve bu nedenledir ki; var da olamaz. Ancak varolan bir şeyin direncinin bu karşı etkisi, başka bir varlıkta da olamaz ki; zaten bu durum aynı çelişkili duruma yol açacaktır. Öyle ki zaten, bütün varlıklar birbirleri açısından başkadır. Bu karşı etki; varlık alanında olamayacağından da, tüm varolan şeyler değişim halindedir. Bu karşı etki, varoluşun dayandığı şey olan yokluktadır. Yokluk gerçekleşmemiş sonsuz potansiyelitedir. Varoluş ise, onun gerçekleşmiş tek istisnası. Varoluşun bu karşı etkisi, yokluktaki bir potansiyelitedir. Varolan her şey ise, işte yokluktaki bu potansiyelitesine devinir.

Değişimlerin veya devinimlerin ise, bir sona ulaşması düşünülemez. Aynı şekilde bir başlangıcının olması da. Yokluktan hiçbir şey oluşamaz. Bir şey hiçbir şekilde tam olarak yokluğa da ulaşamaz. Yoklukta bir kapı yoktur. Varlık ile yokluk arasında uzamsal bir mesafe düşünülemeyeceği gibi, zihinsel bir uzaklık da tasarlanamaz. Yokluğa doğru devinim kelimenin en yalın anlamıyla, hiçbir şekilde bir yaklaşma değildir. Burada ne uzamsal, ne de zihinsel hiçbir mesafe yoktur. Çünkü zaten; varoluşun her anında yokluk da vardır. Varolan şeylerin gerçekleşme olasılığı veya gerçekleşmemiş potansiyel olasılıkları her devinimde artar. Bunların ikisi de, bir tür sonsuzluktur. Ancak; tamamen farklı türden sonsuzluklar. Aslında biz bu ilkeyi, termodinamiğin ikinci yasasından biliyoruz. Ancak bunu, bir düzensizlik olarak. Oysa ki bu sadece; henüz tam oturmamış insan zihni için bir düzensizliktir. Varoluşta artan düzensizlik değil; ondaki yokluğun potansiyelitesidir. Tıpkı burada evrenin bir başlangıcı veya sonunun değil; varoluşun bir başlangıcının veya sonunun olamayacağını söylemem gibi. Varoluşun her deviniminde iki şeyin artacağını söylemiştim. Varlığın kendi içindeki olasılıkları ve yokluğun potansiyelitesi. Ancak; ikincisini karşılayacak bir tepki, varoluşta bulunamaz.

Varoluşun deviniminde artan olasılıklar, insan aklı tarafından kavranabilinir. Örneğin; çok oyunculu ve farklı takımların bulunduğu bir oyunda, oyuncuların verdiği her kararlar ve eylemler; oyunun gidişatı ve sonucu üzerinde sonsuz olasılık alanları oluşturur. Ancak bir de; her oyuncunun almadığı ve uygulamadığı sonsuz kararlar ve eylemler vardır. Bu alan ise, sonsuz içerisinde sonsuzlar alanıdır. Masamın üzerinde duran bir kalemin, evren üzerinde bulunabileceği sonsuz koordinat alanı vardır. Masamın yüzeyi sınırlı bir alan olsa dahi. Çünkü, uzamın bölünemez bir parçası yoktur. Ancak varoluşta, sadece belirli bir koordinat alanı üzerinde bulunmaktadır. Ve bunun devinimi veya değişimi, başka varoluş alanlarında sonsuz etkiler yapar. Dolaylı veya dolaysız olarak. Ve bu her etkilenimin yokluk üzerinde yine, sonsuz içerisinde sonsuzca potansiyelitesi vardır. Ve buna etkiyen her başka devinimin oluşturdukları dahi. Bu kapalı sistemin dışarıya her açılma hamlesi, yoklukta katlanan sonsuz alanları oluşturur. Ayrıca üstelik, kalemin yokluğunun kendisinin de. Bu yine sonsuz içerisinde, başka bir sonsuzdur. Sonuç olarak varoluşun sonsuzluğu; insan aklı tarafından kavranabilen matematiksel bir sonsuzluktur. Ancak yokluğun sonsuzluğu, matematiksel değildir. Bu yüzden; doğayı ve varoluşu sadece matematiksel yollarla düşünebiliriz. Ancak yokluk, matematiksel olarak kavranılamaz. Ve büyük bir ihtimalle, hiçbir şekilde de. İnsanların Tanrı'yı kavrayamamasının nedeni de budur. Çünkü onlar, onu anlatmaya çalışırken; aslında yokluğu anlatırlar.

İnsan aklı yokluğun potansiyelitelerini kısmi olarak zihninde tasarlayabilir. Örneğin; bir mimarın çizdiği bir taslak veya bir romancının kurgusal dünyası. Ancak bu tasarımlar; fiilen gerçekleşmese de, zihinsel gerçeklik taşırlar ve bu nedenle de bunlar; hiçbir şekilde yokluk olmayacak, diğer yoklukta gerçekleşen istisnai durumlar gibi bir tür varoluş alanı olacaktır. Çünkü yokluk; kısmi olarak temsil edilemez, bölünemez ve parçalanamaz, değişemez ve bir bütündür. Bu nedenle zihindeki bu tasarımlar da; yokluğun kendisi değil, onun istisnası olan varoluş alanlarıdır. Kurgusal dünya fantastik öğeler taşısa dahi bir şey farketmez çünkü; zihinde tasarlanan fantastik ve olağanüstü dünyalar, doğa yasalarının çarpık bir gösteriminden başka bir şey değildir.

Varolan her şey ona yönelen etkiye karşı, onu tam olarak karşılayacak bir tepki vermeye çalışır. Bunu Newton'ın yasalarından biliyoruz ki; bu, algısal veya düşünsel etkilenimlere kadar genişletilebilinir. Ayrıca her şey, bulunduğu durumu korumak ister. Bunu da Galileo'dan beri biliyoruz. Bunlar, varolan her şeyin değişimi en aza indirgeme çabasıdır ki; onu tamamen durduramaz. Varlık değişime kendi özünde bir direnç taşır. Varoluşta her etki, yoklukta sonsuz içerisinde sonsuzca potansiyelite oluşturur ki; eğer değişim veya devinimin durması istenirse, bunların hepsinin bir bütün olarak varoluş alanına çıkması veya orada temsil edilmesi gerekirdi. Ancak bu; varolmanın kendisi için bir imkansızlıktır. Varoluş, buna karşı tek bir yönden verilen tepkinin kendisidir ki; bu tek bir yön dahi, yokluğun bir çok yönden sonsuzluğunu taşır. Varoluş zaten ikincildir. Birincil olan değişimdir. Ancak bunlar, zamansal değillerdir. Yani, öncelik sonralık ilişkisi olarak düşünülemez. Yokluk hem kendisi açısından, hem de varoluşla ilgisi açısından; mutlak etkileşimsizdir. Varoluşun henüz gerçekleşmemiş olasılıkları, bilkuvve olarak bulunur. Yokluğun bilkuvve olasılıkları yoktur ki; varoluşun her akışında gerçekleşmemiş potansiyeliteler bir bütün olarak bulunurlar. İster devinimin öncesinde, isterse henüz gerçekleşmemiş veya hiç gerçekleşmeyecek sonrasında bulunsun.  Böylece her devinimde, varlıksal bir çöküş bulunur. Her devinim, varoluşu daha fazla istisnaya sürükler. Yokluğa doğru devinim, varlığın özünde gerçekleşir. Bu; doğada dairesel olarak da gerçekleşir, doğrusal olarak da. Bir bütün olarak bakıldığında bu; aynı çizginin birbiriyle bağlantılı ve birbirleri ardına toplamda çizgisel bir yön oluşturacak şekilde konumlanan eliptik halkaların, tek bir yöne ilerleyişi gibidir.

Varoluşun deviniminde bir çok yönelimler; artımlar, azalımlar ve denge bulunsa da; bu yönelim tek yönlüdür. Yokluğa doğru devinimin zorunlu olarak niceliksel olarak temsil edilmesi gerekmese de; onda niceliksel bir yön de bulunmalıdır. Ancak bunun gözlenebilinmesi için; varoluşun devinimine bir bütün olarak bakılabiliniyor olunması gerekir. Bu; karmaşık ve henüz gerçekleşmemiş bir süreç olsa da, insan aklı için imkansız değildir. Bu yönelim, geri alınabilinecek bir süreç de değildir. Çünkü; gerçekleşen her değişim, tam olarak ne zihinsel ne de duyusal algılanamaz veya varoluşta tasarlanamaz sonsuzca potansiyeliteler yaratır. Bu; devinimde gerçekleşen, her özün kendini temsil edebilme gücündeki tükeniş, onun silinikleşmesi; işte, yokluğa doğru devinimin kendisidir.

Zaman da nasıl ele alınırsa alınsın, tasarlanılsa tasarlansın; geri dönüşemez. Ancak zamanın devinimi, artıp azalabilir. Zaman, sonsuzca en küçük noktasına kadar yavaşlatılabilinir. Ancak; mutlak sıfır noktasında bulunamaz. Günümüzün popüler bilim dünyasında en çok konuşulan konulardan birisidir, zamanda yolculuk. Zamanda yolculuktan; mevcut olarak bilinen bir devinimin öncesinde bulunma ve buna müdahale edebilme gücünü anlıyorum. Burada birinci koşulda problem yoktur. Buradaki sorun, ikinci koşulda gerçekleşir. Yani onun değiştirilmesinde. Zamanın herhangi bir anı gözlemlenebilinir, hatta o anda dışsal olarak dahi bulunulmasında mantıksal bir problem yoktur. Tıpkı; farklı paralel zaman ve uzay boyutlarının bulunabileceği, ancak bunun farklı tamamen bağımsız varoluş türü olmadığı ve etkileşimsiz birbirinden ayrı varoluş alanlarının olamayacağını söylemem gibi. Varolan bir şey, diğer varolan her şeyle etkileşim halinde bulunur. Leibniz'in monadolojide farklı kavramlarla güzelce açıkladığı gibi. Geçmişteki bir devinim veya bizim öyle sandığımız bir zaman boyutu; başka varoluş alanında temsil edilerek gözlemlenebilinir. Burada etkileşim yine vardır; zaten gerçekleşmiş veya gerçekleşmesi devam eden olarak etkileşim, ondan farklı yeni etkileşim olanakları olarak değil. İşte zamanda yolculuk olarak adlandırılan şey ancak, başka bir zaman boyutundaki devinimin başka bir varlık alanında temsil edilmesiyle gerçekleşir. Onun değiştirilmesinde değil. Çünkü her devinim yoklukta, varlıkta tasarlanamayacak sonsuz içinde sonsuz potansiyeliteler oluşturur. İşte bu, zaten bir tekrardır. Bir boyutun, başka bir boyutta tekrar edilmesi olarak. Çünkü zaman da tıpkı diğer şeyler gibi; değişimin ve varolmanın sonuçlarıdır.