1 Haziran 2018 Cuma

Spinoza'da İnsanın Anlama Yetisinin Arındırılması

Baruch Spinoza
Şimdi felsefe tarihinde büyük bir yere sahip olduğunu düşündüğüm bir düşünürün insanın anlama ve algı yetilerini nasıl temizlediğini, onu hastalıklarından nasıl arındırmak için uğraştığını anlatmaya çalışacağım. Bu büyük düşünür hayatı boyunca düşüncelerini, kendisine yapılan bir çok saldırılara ve tacizlere mağruz kalarak geliştirmiştir. Spinoza yaşamını özellikle engizisyon mahkemeleri tarafından yapılan yargılamalar, sürgünler ve tehditlerle geçirmiş; genç bir yaşta da bu Dünya'dan ayrılmıştır. Ancak 17 yy'da Avrupa'nın bu döneminde gerçekleşen bu baskılar doğal bir durumdu. Çünkü o dönemde yaşanan bilim ile inancın savaşıydı. Bu savaşı Batı'da şimdi andığım düşünür gibi filozofların ve bilim adamlarının bütün fedakarlıkları sayesinde bilim kazandı. Doğu'da ise inanç. Aslında Doğu toplumlarında böyle bir savaş o dönemde bile yoktu denilebilir. Hatta o dönemlerde Doğu'da, gerçek bir düşünüre bile rastlayamazsınız. Bu savaş orada yeni yeni başlıyor. Batı'da ise bilim artık kendi kendisine karşı savaş veriyor. Doğulular daha o seviyeden zaten çok uzakta. Ancak bu geç kalmışlığın bedeli çok ağır ödeniyor. Bilim veya felsefeyi inanca yer açmak için, ona göz yummak için sınırlamaya çalışanlar bunun bedelini ağır öderler ve ödüyorlar da. İster toplumsal ister bireysel duygulanımdan kaynaklansın, inancın insanı yaşatan değil yok eden şey olduğunu anlayana kadar ödeyecekler de. İnanç nedir diye sorulacak olursa; Sevmek bir inanç türüdür, tıpkı nefret etmek gibi veya tıpkı bir ideoloji gibi. Spinoza'nın yaşamı felsefenin neden saraylarda, tapınaklarda gelişemeyeceğinin de göstergesidir. Felsefenin ve bilimin toplumsal yapı içinde değil, ancak topluma karşı gelişebileceğinin de. Buna karşın Spinoza gerçekten çok inançlı bir düşünürdür benim gözümde. Onun büyüklüğü de zaten bu inancın toplumsal, bireysel bir yapıya değil; gerçeğe duyulan bir inanç olmasından gelir.

Spinoza'ya göre, insanın anlama yetisinin düşünce ve koşullarının belirlenebilmesi ancak onu kendi doğasında incelemekle mümkün olabilir. Çünkü; herşeyin doğanın ilksiz ve sonsuz düzenine, değişmez yasalarına göre varolduğu bilindiği zaman; kendi doğasında incelenen bir şeyin eksik ya da eksiksiz olduğu söylenemez. Spinoza bu yüzden der ki; iyi veya kötü olarak anlamlandırılan şeyler, insanın yaşamındaki deneyim koşullarınca belirlenir. Bu da tek bir anlamla gerçekleşir. Bu da bir şeyin, anlığın ve doğanın birliği ilkesine ulaşma aracı olarak sadece iyi olabilmesidir. Bunun için Spinoza'ya göre, doğanın değişmez yasaları içerisinde mutlak iyi veya kötüden bahsedilemez. Bu yüzden iyiyi belirlemek için temel araç; insanı, anlama yetisini ve doğanın yasalarını kavrayan tek bir ilkeye yöneltmesiyle ölçülür. Ancak Spinoza'ya göre; anlama yetisinin arındırılabilmesi için öncelikle insanın algı yetisinin türlerinin belirlenmesi, bunların hangisinin anlama yetisine ulaştırma aracı olarak iyi olduğunun tespit edilmesi gerekir. Böylece Spinoza, algı yetilerini dört kategori halinde sunar. Bu kategoriler Spinoza'nın anlama yetisinden, inancın bütün hastalıklarını nasıl arındırdığının mükemmel bir gösterimidir;

  • Söylentiden doğan veya herkesin dilediği gibi oluşturabileceği algı türü; Bunun örneği; insanın doğum gününü ve akrabalarını bilmesi türünden bir algı şeklidir. İnsan bu algı türünde hiçbir tanıtlamaya başvurmaz. Kendisine, kendinden öncekilerin keyfi olarak sunduklarını alır. Bu algı en az yetkin algı türüdür. Bu algı türüne saf inanç derim genelde.
  • Rastgele deneyimden doğan algı; Bu türde algı; anlama yetisinin kendisine deneyim tarafından sunulan algının, hiçbir aykırı deneyimle karşılaşmaması bir bakıma bizde bir rahatsızlık oluşturmaması dolayısıyla, bizde aynı şekilde kalması ile oluşan algı türüdür. Örneğin; insanın, diğer insanların öldüğünü görüp, kendisinin de öleceğini düşünmesi gibi. Bu algı türü de yetkin olmayan bir algı türüdür, ancak hiyerarşik olarak birinci algı türünden daha gelişmiştir. Çünkü artık, insanın kendi duyu deneyimleri devrededir. Spinoza'ya göre insanlar ömrünün çoğunu bu iki algı türüne göre yaşar
  • Bir şeyin özü bir başka şeyden, ancak yetersiz olarak çıkarsanarak oluşturulan algı; Bir cisme bakarak ondan diğer cisimlerin doğasını cıkarsayabiliriz, ancak birliğin doğasının kendisini çıkarsayamayız. Örneğin; matematikçilerin, verili önermelerin tanıtlamalarıyla başka önermeleri çıkarabilmeleri ancak bunu anlama yetisi yoluyla değil de; bir özelliği yoluyla bilebilmesidir. Örneğin; bir geometricinin Euklides'in önermelerinden yola çıkarak, başka önermeler tanıtlaması ancak; Euklides'in önermesinin kendisini çıkarsayamaması gibi. Bu algı türü diğer ikisine oranla daha gelişmiş olsa da, şeylerin özü yine de çıkarsanamaz.
  •  Bir şeyin özü ya da en yakın nedeni yoluyla bilindiği zaman doğan algı; Bir şeyi biliyor olma olgusundan, o şeyin ne olduğunu bildiğim zaman  oluşan algı türüdür. Örneğin; matematikçilerin Euklides'in önermelerini onun önermeleri yoluyla değil de; anlama yetisinin sezgileri yoluyla bilindiği zaman doğan algı türüdür.
Birinci türden algı türü belirsizdir ve hiçbir şeyin özünü vermez. İkinci türden algı türü sonuçları itibariyle belirsizdir ve sınırsızdır. Sadece ilinekleri verebilir, özü vermez. Üçüncü türden algı türü bir şeyin düşüncesini verse de; bir şeyin özünü yine vermez, ancak onun özellikleri yoluyla çıkarsamalar yapılmasını sağlar. Spinoza'ya göre şeylerin özleri sadece dördüncü türden algı ile çıkarsanabilinir. Spinoza böylece anlama yetisinden diğer algı türlerini temizledikten sonra, onun en iyi araştırma yönteminin yine kendisinde yattığını ileri sürer. Bunun için izlenecek her adım anlama yetisinin doğasının ve doğanın bütünlüğünün kavranmasını içerir. O zaman biraz da Spinoza'da anlama yetisinin doğasına gidelim ve arındırma işlemini tamamlayalım.
 
Spinoza'ya göre doğru bir düşünce, düşünülenden ayrı bir şeydir. Bir daire düşüncesi, çevresi çapı olan daireden farklı bir şeydir. Düşünce, cisminden ayrı bir şeydir ve bunun için ondan bağımsız olarak anlaşılabilinir. Düşünce, düşünülen şeyin öznel özüdür ve başka bir düşüncenin nesnesi olabilir. Bilgiyi bildiğimizi ve hatta bildiğimizi bildiğimizi düşünebiliriz. Bunun için Spinoza'ya göre; bildiğimizi düşünebilmek için ilkin bilmemiz gerekir. Bilebilmek için de doğru düşünceyi taşımaktan başka bir şeye ihtiyacımız yoktur. Peki doğru düşünceye nasıl ulaşılabilinecektir? Spinoza'ya göre iki düşüncenin özleri arasındaki oran, bu düşüncelerin karşılık geldiği nesnelerin özleri arasındaki orana eşdeğerdir. Bundan şu sonuç çıkar; doğru bir düşünce en yetkin olana yöneltilen düşüncedir. İkincisi; insanın anlama yetisi doğayı ne kadar iyi anlayıp bilirse, kendisini de o kadar iyi anlayıp bilecektir.

Spinoza'ya göre; bir şeyin doğası varoluşuna karşı bir çelişki imlerse o olanaksızdır. Bu yüzden, insanın anlama yetisi olanaksız bir şey uyduramaz. Aynı şekilde doğanın yasaları dışında bir şey de. Örneğin; bir arkadaşının okula gitmese de gittiğini uydurabilir. Ancak bir filin bir iğneden geçebileceğini uyduramaz. İnsanlar üç başlı ejderhalar uydurabilir. Ancak bunların özellikleri dahi doğada varolan yasaların dışına çıkamaz. Örneğin; ejderhaların veya mitolojik varlıkların uydurulan her özelliği, doğadan alınan ve orada varolan özelliklerdir. İnsan bunların dışında bir şey uyduramaz. Yani zihninde oluşturamaz. Yine, 2+2=5'i hiçbir zaman zihninde oluşturamaması gibi. Aynı şekilde insanların şeylerin doğasına yönelik kavrayışları ne kadar zayıf ise, uydurma derecesi de o kadar yüksek olacaktır. Bu nedenle hayal gücü arttıkça, bilgisizlik de o oranda artacaktır. Bu nedenle Spinoza'ya göre; bir insan ne kadar bilgisizse, o kadar çok şeye inanır ve hayal eder. Yine varlık ne kadar genel kavranırsa o kadar çok karmaşıklaşır, ne kadar tikel kavranırsa o kadar açık ve seçik hale gelir. Burada şöyle bir noktaya dikkat çeker Spinoza; bir şey açık ve seçik kavranırsa anlama yetisinin onda hataya düşmesine korkmaya gerek yoktur. Çünkü, hiçbir uydurma açık ve seçik olamaz. Karmaşık olmak zorundadır.

Spinoza'ya göre yanlış düşünceler de, uydurmalarla olduğu gibi aynı yöntemle düzeltilebilinir. Bir mimar doğru bir tasarım yaparsa, bunun nesnel bir karşılığı olsun veya olmasın bu tasarım düşünce anlamında doğrudur. Ancak bir kişi Spinoza'nın örneğinde; Peter'ın varolduğunu bilmezken, 'Peter vardır' derse bu yargı Peter varolsun veya olmasın yanlıştır. Bunun için Spinoza'ya göre; bir düşüncenin doğruluğu, karşılık geldiği nesnelerden bağımsız olarak kendisindedir. Doğruluk, düşüncenin kendisinde aranır. Yalın düşünceler ise zorunlu olarak doğrudur. Çünkü yanlışlık, bir şey üzerinde kapsanmayan şeyin o şeye uygulanmasıdır. Bu yüzden yalın düşünceler eğer yanlış çıkıyorsa, bu bizim anlama yetimizdeki bir sorundan kaynaklanacaktır. Örneğin Tanrı düşüncesi Spinoza'ya göre; zorunlu olarak doğrudur. Buradan Spinoza'da Tanrı düşüncesine geçmek güzel olurdu ama bir o kadar da saçma olurdu. Ancak, Tanrı'ya bu kadar yönelmiş, onu yücelten bir düşünürün tanrıtanımazlıkla suçlanıp, şeytan olarak görülüp din fanatikleri tarafından bir çok saldırıya maruz kalması gerçekten ilginç görülebilir. Bunu bir arkadaşıma bahsettiğim zaman bana verdiği cevap şuydu; 'Çünkü o, gerçek Tanrı'yı arıyordu'. Ben de bu cevabı kabul etmiştim.
 
Sonuç olarak anlama yetisinin arındırılması; algılarımızı söylenti ve rastlantısal deneyimlerimizden ayırmayı, soyutlamalardan kaçınmayı ve doğanın kökenine bir araştırma yapmayı gerektirir. Doğanın kökenine yönelik araştırma soyut ve evrensel olarak kavranamaz, anlama yetisini aşıp genişleyemez ve değişebilir şeyleri içeremez. Böylece; imgelem ve anlama yetisi arasındaki ayrım ortaya konmuş olur, tüm olumsallık karşısında saf aklın zorunluluğu ortaya konur, doğanın edimselliği öznel olarak bilinir ve bu biliş bütünlüklü ve nesnel bir kavrayıştır, tüm düşünceler tek bir düşünceye indirgenebilinir. Son olarak da, her şey kendi özü veya en yakın nedeni yoluyla kavranır. Spinoza bu felsefi düşüncelerinin uygulamalarını ünlü Ethica'sında gerçekleştirir. Arındırmayı orada tamamlar. Spinoza'nın felsefesinde bana uzak gelen birçok nokta var, ama şu gerçek ki; Batı dünyası bu düşünüre sahip olduğu için çok şanslıdır, insanlık da bu düşünüre çok şey borçludur.

 
REFERANS
 
Spinoza, Baruch, İnsan Anlağının İyileştirilmesi Üzerine, (çev) Aziz Yardımlı, İstanbul, İdea Yayınları, 2014
 
 










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder